Hac ve umre mi yoksa diğer ibadetler mi önceliklidir?

Hac ve umre mi yoksa diğer ibadetler mi önceliklidir?

Kâbe'yi canlı izleyenler bugünlerde kalabalığın arttığını fark ediyorlar. Bir hikmeti vardır ki, o topraklara gidenler, orayı sürekli özler. Bunun sebebi belki de rahmetli Emin Acar Hocanın dediği gibi, özellikle Arafat'ta yaşanan zamanın, bedenin değil ruhun zamanı olmasıdır. Hacda yorulup bir daha gelmem diyenler bile, zamanı gelince tekrar gidebilmenin hayallerini kurarlar. Doğrusu biz de fırsat bulsak yine gitmekten geri kalmayız. Ama işin esası bu mudur? Bu duygular nefsimizin sesi olmuş olamaz mı?

Amellerin karşılığı olan sevapların derecesini bilmenin bir ölçüsü var mıdır? Bu açıdan ameller arasında bir sıralama yapılabilir mi? Bunu da yazmayı düşünüyoruz. Ama bugün sadece hac, umre ve cihadın tefsirlerdeki sevap sıralamasına değineceğiz.

Cihadın ne olduğunu daha önce yazmıştık. Buracıkta şu kadarını tekrar edelim. Cihat; cehd ve gayretten gelir, Allah'ın sözünün hâkim olabilmesi için bir müminin bulunduğu şartlar neyi gerektiriyorsa onu Allah için heyecanla yerine getirmesi cehdidir. Zamana ve zemine göre kalple, sözle, malla ve canla olabilir. Hangisi öncelikli ise onu yapmak o an gerekli olan cihattır. Cihadın bireye ait olan tarafı olduğu gibi, devleti ilgilendiren yönü de vardır. Gruplar/fırkalar ulü'l-emre rağmen savaş kararı alırlarsa bu cihat değil terör olur.

İkinci olarak bilmemiz gereken şudur: Sevap ya da günah açısından amellerin dereceleri tabii ki, vardır. Mükellefin şartlarını ve iradesini hesaba katmadan, günah olan fiillerin bizatihi kendileri olarak büyüğü küçüğü olabileceği gibi, sevap olan fiillerin de bu açıdan büyüğü küçüğü vardır. Ancak bazen bir bardak suyun hayat kurtardığı gibi, kendi içinde küçük olan sevap bir amel, bir mümini kurtarmaya yeter. Bu durum amellerin mükellefin şartlarıyla ilgili olan yönüdür.

İmdi, cihatla haccı ya da umreyi mükelleften bağımsız olarak düşündüğümüzde elbette cihat hacdan da, umreden de büyüktür ve önceliklidir. Ancak bu cihat İslam topraklarının tehlikede olduğu ve kişinin katılımına ihtiyaç duyulduğu bir savaş halindeki cihattır. İşte böyle bir cihat farz olan hacdan bile önceliklidir. Çünkü böyle bir cihada destek olunmazsa İslam elden gider ve kimse artık haccı da başka ibadetleri de yapamaz.

Bu açıdan şu anlamdaki ayeti kerimelere bakalım:

“Siz hacılara su hizmeti vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip Allah yolunda cihat etmekle bir mi sanıyorsunuz. Allah katında bunlar eşit değildir. Allah zalim bir millete hidayet vermez” (Tevbe 19).

Resulüllah'ın mescidinde bir gün müminler kendi aralarında Kâbe'nin değeri hakkında konuşuyorlardı. Birisi, vallahi eğer ben Mescid-i Haram'ı onarıp ona hizmet edebilsem başka hiçbir amelimin olmamasını önemsemem, demesi üzerine bu ayeti kerime inmişti. Ayet gösteriyor ki, mescitlerin anası olan Kâbe'ye hizmet etmek bile, iman ederek Allah yolunda cihat etmeye denk değildir. Cihat çok daha büyüktür.

“Siz zannediyor musunuz ki, içinizden kimlerin Allah'tan, resulünden ve müminlerden başka bir gönüldeş edinmeden cihat edeceğini Allah bilmeyecek ve siz öylece bırakılacaksınız? Allah sizin ne yapacağınızı çok iyi bilir” (Tevbe 16).

“Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman edip, namazı dosdoğru kılanlar, zekâtı verenler ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar mamur ederler. İşte hidayeti ancak böyleleri bulmuş olabilir” (Tevbe 18).

Demek ki, bu şartları taşımayan, mesela başkasından korkup hakkı söylemeyen bir toplumun mescitleri de mamur olmuş olamaz.

“İman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler, derece bakımından Allah katında daha büyüktürler. Selamete erecek olanlar da bunlardır” (Tevbe 20).

Bu kıyaslamalar bugün için de aynen geçerlidir. Yerine ve zamanına göre olması gereken cihat ne ise onunla meşgul olanlar, ister imar ederek ister namaz kılarak mescitleri mamur edenlerden daha üstündürler.

Günümüz şartlarında küffarla savaş şeklinde bir cihat bulunmadığına göre, bugün için farz olan hac diğer cihat araçlarından önce gelir. Ancak haccını bir kez yapanlar için, hacca vereceği parayı fakirlere, mültecilere, evlenemeyenlere, borca batmışlara, burs bulamayan öğrencilere, İslam için gerekli davet ve tebliğ araçlarına vermesi kesinlikle daha önceliklidir ve daha sevaptır. Ne var ki, hacda ve umrede nefsimizin de payı olduğu için biz bunu kolay kolay yapamayız. Ama işin aslının ve esasının bu olduğunu bilmeliyiz. Biz yapamasak bile yapabilen babayiğit Müslümanlar çıkabilir.

Resulüllah başta olmak üzere, pek çok sahabi efendilerimiz de ömürlerinde bir kez hac yapmışlardır.